1948 – Güreşin Altın Sayfası
Londra Olimpiyatları’nda güreşçilerimiz 4 altın, 2 gümüş madalya kazandılar.
Güreşçilerimiz Londra Olimpiyatları’nda spor tarihimizin en şanlı sayfalarından birini yazdılar. 1946 yılında Stockholm’de düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda takım halinde birinciliği elde eden güreşçilerimiz, 1947 yılında Prag’da yapılan Avrupa Greko-Romen Şampiyonası’ndan tek altınla (Yaşar Doğu) yurda döndükten bir yıl sonra Londra’da minderlere çıktılar. İkinci Dünya Savaşının acıları henüz dinmemiş, ortalık kasıp kavrulmuştu ama güreşte Türk sporcularının ustalıklarına diyecek yoktu. Çünkü, milli sporumuzda “usta” olduğumuz, uzun yıllar önce dünyaya kabul ettirilmişti: Koca Yusuf, Kurtdereli Mehmet, Adalı Halil ve Kara Ahmet gibi unutulmaz güreşçilerimiz hemen hemen bütün Avrupa ve kısmen de Kuzey Amerika’da katıldıkları çeşitli müsabakalarda eşsiz ustalar olduklarını gözler önüne sermişlerdi.
1948, İkinci Büyük Savaş’tan hemen sonra güreşçilerimiz için ilk imtihan oldu. Serbest kapışmalarda 52 kiloda ay yıldızlı mayoyu temsil eden Halit Balamir, tek puanla altın madalyayı kaybederek ikincilik kürsüsüne çıkarken, 57 kiloda Nasuh Akar, 62kiloda Gazanfer Bilge, 67 kiloda Celal Atik ve 73 kiloda da Yazar Doğu, ardı adına rakiplerini bükerek şeref kürsülerinin birincilik basamaklarına çıktılar. Londra Olimpiyatlan’nın unutulmaz anlarından biri Yaşar, Celal ve Gazanfer’in aynı anda final müsabakalarını kazanarak altın almalarıydı. 79 kiloda Adil Candemir de ikincilik kürsüsüne çıkınca, Londra Olimpiyatları serbest güreş müsabakaları Türk güreşçilerinin unutulmaz zaferi, 4 altın ve 2 gümüş olmak üzere 6 madalya ile kapandı.
Londra Olimpiyatları’nda bütün sporcular arasında en sempatik olanı şüphesiz Mersinli Ahmet Kireçi’ydi. Başantrenör Nuri Boytor’un tarafından serbest takımımızın ağır sıkletine seçilmiş iken son anda Greko Romen ekibimizin ağırına kaydırılan Mersinli, usturaya vurulu kafası ve neşeli haliyle bütün dikkatleri üstünde topluyordu. Mersin’de 12 çocuklu bir ailenin 11. oğlu olan Ahmet Kireççi, 1929 yılında Mersin’de bir fırında çıraklık yaparken göze çarpmıştı. O yıllarda henüz 16’sında olan bu delikanlı, un çuvallarını koltuklarının altına yerleştiriyor ve hiç oflayıp puflamadan merdivenleri tırmanıyordu. Mersin itfaiye komutanı Memduh Bey’in ısrar ve tavsiyesi üzerine İstanbul’a gelen Ahmet, 1930 yılından beri minderlerdeydi ve 1936 Olimpiyatları’nda bronz madalya kazanmıştı. Bu bronz madalya, Türk sporcularının olimpiyatlarda elde ettikleri ilk kürsüydü ki bu şeref de Mersinli’ye kısmet olmuştu.
Ağır sıkletlerin finalinde 130 kiloluk İtalyan Fanfoni’yi mağlup eden Mersinli, o tarihten bu yana hiçbir güreşçimizin başaramadığı bir zafer elde etti. 27 çocuklu bir ailenin ferdi olan ve spor hayatına Kasımpaşa Kulübü’nde kaleci olarak başlamış olan Mehmet Oktay da Londra’da altın madalya kazandı. Oktay’ın kafakol oyunu ile mindere yapıştırdığı güreşçi İsveçli Anderberg’ti ki, bu sporcu güreş tarihine geçmiş, unutulmaz bir astı.
Greko-Romen’deki başarımız Mersinli ve Oktay’ın kazandıkları 2 altın madalyaya 52 kiloda Kenan Olcay’la 79 kiloda Muhlis Tayfur birer gümüş madalya eklediler. 57 kiloda Halil Kaya da bronz madalya kazandı.
Londra Olimpiyatları’nda madalya arayan toplam 16 güreşçimiz serbest ve Greko Romen’de 6 altın, 4 gümüş ve1 de bronz olmak üzere tam 11 madalya elde ettiler. Güreşçilerimizin bu unutulmaz zaferleri Türkiye’de de geniş akisler uyandırdı ve adeta yer yerinden oynadı.