Birinci Meşrutiyet’e doğru
Tanzimat, Batı kaynaklı demokratik ve liberal fikirlerin ülkeye taşınmasına da olanak sağlamıştı. Özellikle 1860’tan sonra basın ve yayın hayatı bir canlanma dönemi içine girdi. Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa gibi aydınlar, liberal-reformist fikirlerin sözcülüğünü yaptılar. Mühendishane ve Tıbbiye’nin öğretmen ve öğrenci çevrelerinden başlayan ve yeni gelişen yerli «hayriye esnafı »na kadar uzanan bir kesim, adeta bir « kamuoyu » durumuna geldi. Genç Osmanlılar adım alacak olan aydınların belirli bir doktrinleri yoktu. Pratikte üzerinde anlaştıkları ortak birkaç nokta vardı: özgürlük, anayasalı bir rejim ve temsilî sistem gibi… Bu görüşler kısmen İslamî ilkelerden de hareketle savunuluyordu.
Genç Osmanlılar hareketinin örgütü 1865’te İstanbul’da gizlice kurulan «İttifak-ı Hamiyyet »tir. 1867’de başarısız bir darbe girişiminden sonra Avrupa’ya kaçan bu radikaller orada « Genç Osmanlılar Cemiyeti » adı altında yeniden örgütlendiler. Cemiyet 1871’de dağıldığı zaman, meşrutiyetçi mücadeleye ilk ivmeyi kazandırmış bulunuyordu. Abdülaziz‘in baskıcı rejimi alanda Genç Osmanlılar aradıkları önderi Midhat Paşa‘nın kişiliğinde buldular. Başarılı devlet görevleriyle dolu bir geçmişi bulunan Midhat Paşa, değişme fikrine iyice alışan İstanbul kamuoyunun da desteğiyle, Mütercim Rüşdü Paşa‘nın kabinesine nazır olarak alındı.
Reform önerilerine direnen Abdülaziz‘in tahttan indirilip yerine V. Murad‘ın geçirildiği günlerde, Midhat Paşa Anayasa taslağı hazırlıklarını sürdürüyordu. Ama yeni padişahın aklî dengesinin pek yerinde görülmemesi , gelişmenin önünü tıkıyordu. Düğümü çözen etken, « meşrutiyetçi» görünen veliaht Abdülhamid‘in varlığı oldu.
Midhat Paşa ile veliaht arasındaki uzlaşma, Abdülhamid‘in tahta çıkması ve anayasalı bir rejimin benimsenmesi şeklinde sonuçlandı. Böylece II. Abdülhamid saltanat makamındaki uzun sürecek yerini aldı; Midhat Paşa‘yı da istemeyerek de olsa sadrazam yaptı. Bu arada, anayasalı bir düzene geçişi gerektiren bir dış etken belirmişti. Bir yandan Rusya savaş hazırlıkları içindeydi; diğer yandan, imparatorluktaki Hıristiyan azınlıkların durumunu bir kez daha kurcalamak niyetiyle İstanbul’da uluslararası bir konferans düzenlenmekteydi.
Midhat Paşa‘nın anayasacılık tezi şu mantığı içeriyordu: Avrupa devletlerine verilen söz uyarınca Anayasa bir an önce bitirilerek İstanbul Konferansı’ndan önce ilan edilirse müdahaleler de önlenir; aksi halde Avrupa’nın vesayeti sürüp gider. Bu tutum, Birinci Meşrutiyet’i hazırlayan nedenler arasında, dış güçleri yatıştırma kaygısının da ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gösterir.
Makale ne kadar kullanışlı?
Değerlendirmek için bir yıldıza tıklayın!
Ortalama 0 / 5. Oy sayısı: 0
Şimdiye kadar oy yok! Bu gönderiyi ilk değerlendiren siz olun.