II. Dünya SavaşıKonular

Direnişçiler ve İşbirlikçiler

Direnişçiler ve İşbirlikçiler

Mihver orduları tarafından işgal edilen bütün ülkelerde direniş hareketleri kendiliğinden örgütlendi. Başlangıçta bir kitle hareketinden söz etmek mümkün değildi. Ama vatanın kurtuluşu söz konusu olduğunda, barış dönemindeki bütün politik, ideolojik ve dinî ayrılıklar unutuldu.

Direniş hareketleri, ülkelere ve koşullara göre değişik biçimlerde örgütlendi: bazen düşman kaynaklarının sabotajla yok edilmesine yönelik bir partizan savaşına dönüştü, bazen Müttefikler adına yoğun bir istihbarat faaliyetine girişildi. Yeraltında basılıp dağıtılan gazeteler ve bildirilerde psikolojik bir rol oynayarak işgal altındaki halkların ve düşmanın moralini etkiledi. Askerî yönüyle direniş, düşmanı zayıflatmayı ve moralini bozmayı amaçlayan gerilla eylemleriyle sınırlıydı. Siyasî düzlemde ise direnişin amacı, her ülkede farklı unsurları birleştirmek ve ülkenin savaş sonrası siyasî tablosunu biçimlendirmekti.

Wehrmacht işgalinde olan veya Mihver ittifakının uydusu haline gelen bütün ülkelerde, Alman yetkililer kukla hükümetleri işbaşında tutmaya çalışıyorlardı: Macaristan’da Horthy von Nagybanya, Romanya’da Antonescu, Fransa’da Pétain ve Laval. Böylece yeni faşist hareketler gelişiyordu; Almanlar bu sempatizanları yardımcı polis ve propaganda ajanı olarak kullanıyor veya Wehrmacht’ta görevlendiriyorlardı.

Almanya ve İtalya’da direniş

Bu iki ülkede faşist ideolojilere muhalefet daha savaştan önce gelişmişti. Ama savaşın ilanından sonra, düzene kadar her direniş doğrudan vatana ihanet sayıldı.

Almanya’daki direniş hareketi, diğer ülkelerdeki yeraltı faaliyetleriyle karşılaştırılamaz. Nazi karşıtlarının direnişi, SSCB hesabına çalışan birkaç istihbarat şebekesi ve tek tük sabotaj eylemleriyle sınırlı kaldı. Sosyalistler ve komünistler Gestapo tarafından aranan kişileri saklıyor, kaybolanların ailelerine yardım ediyor ve işlerini sabote etmeleri için yabancı işçileri kışkırtıyorlardı. Wehrmacht içindeki çok sayıda firar olayında orduya yönelik propaganda eylemleri de şüphesiz etkili oluyordu. Ordu içinde Führer’in felakete uğramasının kaçınılmaz olduğu kanaatindeki bir avuç subayın sesi ise, general von Stauffenberg’in Hitler’e karşı başarısız suikast girişiminden (20 temmuz 1944) sonra kesildi. Bu suikast girişimi, Alman direniş hareketinin de sonu oldu.

İtalya’da faşizme karşı muhalefet, başlangıçta direnişi ülke dışından örgütlemeye çalıştı. Ama muhalifler arasında derin ayrılıklar vardı; komünistleri,
sosyalistleri ve ‘eylem’ partisini bir araya getiren bir Ulusal Cephenin kurulması için 1942 sonunu beklemek gerekecekti. Ne var ki bu cephe, Mussolini’nin devrilmesinde (26 temmuz 1943) hiçbir rol oynamadı. Eylül 1943 sonrasında direnişçiler Badoglio hükümetine katıldı ve direniş içindeki bütün unsurlar, ekimden itibaren Müttefiklerden silah yardımı gören kurtuluş komiteleri içinde birleşti. Direniş halen Almanların işgali altındaki bölgelerle, faşist Salo Cumhuriyeti’nin denetimindeki kuzey ve orta İtalya’da gelişmekteydi. Ülkenin kuzey kesiminde 1944’ün mart ayında ve son baharda grevler düzenlendi; partizanlar Floransa’yı kurtardılar, (19 ağustos 1944), Cenova, Parma ve Milano’nun kurtarılmasında rol oynadılar (29 nisan 1945). 45 000 ölü ve 20 000 yaralı veren İtalyan direniş hareketi, savaşın hemen ertesinde Avrupa’nın en önemli direniş hareketlerinden biri olarak göründü. Antifaşist mücadeledeki rolünün direniş hareketlerinden biri olarak ortaya çıktı. Antifaşist mücadeledeki rolünün yanı sıra, Trieste’de Yugoslav partizanlarının isteklerine karşı koyarak toprak bütünlüğünün korunmasına da katkıda bulundu..

Gölge Savaşçılar

1941'de idam edilen Sovyet yurtseverleri
1941’de idam edilen Sovyet yurtseverleri
Sophia Scholl, Alman Beyaz Gül hareketinin üyesi, 1943
Sophia Scholl, Alman Beyaz Gül hareketinin üyesi, 1943

Alman işgaline karşı direniş Avrupa’da 1940 yılından itibaren örgütlendi. Bu direniş başlangıçta örgütsüz, silahsız ve çok büyük riskleri göze alan küçük grupların eseriydi. Almanlar onları savaşçı değil, «terörist» olarak kabul ediyordu. İşkence, hapis, toplama kampı ve ölüm genellikle bu savaşçıların ortak yazgısıydı. Faaliyetleri arasında

istihbarat, sabotaj, maneviyatı güçlendirmeye yönelik eylemler (yeraltı gazeteleri, bildiriler vb) yer almaktaydı. İngiltere, özellikle BBC aracılığıyla bu örgütlere önemli bir destek verdi. Pek etkili olmamakla birlikte Almanya’da burjuva, aydın (üniversite öğrencilerinin «Beyaz Gül» gibi) ve din çevrelerinde de nazi karşıtı direnişler görüldü.

Batı Avrupa’da direniş

1940’tan itibaren İngilizler Batı Avrupa’da gelişen direniş hareketlerine önemli destek sağladılar. Maneviyatı güçlendirmeye yönelik faaliyetler bu desteğin en önemli unsuruydu.

Paris'te bir yeraltı matbaası
Paris’te bir yeraltı matbaası

Hollanda’da herhangi bir ateşkes antlaşması söz konusu olmadı. Kraliçe Wilhelmina Londra’ya geçti; bu sırada, ülkenin deniz aşırı topraklarında mücadeleye devam edilmekteydi. Direniş, esas olarak geniş bir ulusal dayanışma hareketi biçiminde ortaya çıkıyor ve özellikle işgal kuvvetlerinin Yahudi düşmanı uygulamalarına karşı düzenlenen grevler, halkın her türlü işbirliğini reddettiğini ortaya koyuyordu. Belçika kralı III. Léopold ülkesinde kalırken, Pierlot hükümeti Londra’ya gitti ve Belçika Kongosu’nun imkânlarını Müttefiklerin hizmetine sundu. İçerideki direniş, özellikle firar şebekeleri ve Londra’ya gönderilen istihbarat açısından etkili oluyordu. Danimarka’da direniş, daha çok nazi propagandasına karşı demokratik düşüncelerin sayunulması biçiminde kendini gösterdi. Danimarka’nın İsveç ile kurduğu düzenli temaslar sayesinde Almanlar, 8 000 Yahudi’den yalnızca 570’ini 1943 sonbaharında ülke dışına götürebildiler. Norveç’te kral VII. Haakon ve hükümeti İngiltere ile ittifak kurarken, içerideki direniş kısmen ordunun çabasıyla örgütlendi. Direnişin en çarpıcı eylemlerinden biri Vemork (ağır su) fabrikasının tahrip edilmesiydi (şubat 1943).

1940 yazından itibaren, Londra’da bulunan General de Gaulle ve yandaşları gibi bazı dağınık gruplar, yenilgiyi kabullenmeyerek örgütlenmeye başladı. İşgal altındaki bölgede birçok hareket yeraltında basılan gazetelerin (Musee de l’Homme, Valmy, Liberation-Nord) etrafında örgütlendi ve SSCB’nin 1941’de Wehrmacht tarafından istilasından sonra, Fransa’da Front National (Ulusal Cephe) gibi Komünist Partisi’nin örgütleri de onlara katıldı. İşgal edilmemiş bölgelerde, daha çok siyasî bir boyut kazanan direniş, önce üç büyük hareketin Combat, Libération ve Francs – Tireur gazeteleri çevresinde gelişti. Mayıs 1943’te Jean Moulin öncülüğünde belli başlı direniş hareketleri, General de Gaulle’ü ‘direnişin tartışmasız önderi’ olarak kabul eden Ulusal Direniş Konseyi (CNR) bünyesinde birleşti. De Gaulle’ün Cezayir’de kurduğu, Fransız Ulusal Kurtuluş Komitesi, Haziran 1944’te Fransız Cumhuriyeti ulusal hükümetine dönüştü. Fransız İç Güçleri (FFİ) adıyla örgütlenen direnişçiler, Almanlara ve Alman işbirlikçilerine (Ocak 1943’te kurulan milis) karşı mücadele etti, Müttefiklerin yanında kurtuluş savaşına katıldı.

İşbirlikçilik

Alman işgalindeki ülkelerde işbirlikçilik, işgalciler tarafından yerinde tutulan veya iş başına getirilen rejimlere göre değişik görünümler aldı.

Nazi propagandası, savaştan önce Batı, Orta ve Doğu Avrupa’da olumlu yankılar uyandırarak taraftar bulmuş ve bu doğrultuda siyasî kuruluşlar olmuştu: Belçika’da Leon Degrelle’in Kralcı Hareket’i veya Norveç’te Vidkun Quisling’in Nasjonal Samling’i (Ulusal Birlik) gibi. Bu hareketlerin üyeleri Hitler Almanyası ile etkin işbirliğine gireceklerdi. Batı Avrupa’da işbirlikçilik, Quisling’in Alman yanlısı bir hükümeti işbaşına getirdiği Norveç dışında, gazeteleri, milisleri veya SS içindeki konumlarıyla işgal kuvvetlerinin yürütme görevlisi haline gelen küçük gruplardan ibaretti. Polonya dışında bütün Orta Avrupa’da Almanlar, Macaristan’daki Horthy hükümeti ve Romanya’daki Antonescu hükümeti gibi diktatör yönetimleri korudular veya benzerlerini işbaşına getirdiler. Ancak Almanlar iktidarı sımsıkı ellerinde tutmakta ve her türlü bağımsızlık hayalini imkânsız hale getirmekteydiler. Kendi içinde işbirlikçilikten korunmayı başarmakla birlikte Sovyetler Birliği de, birliğe son olarak katılan bölgelerde (Baltık ülkeleri) ve Ukrayna’da işbirlikçi hareketlerle karşılaştı.

Fransa’da işbirlikçi hükümet.

Ekim 1940’ta Hitler ile Mareşal Pétain arasında Montoire’da yapılan görüşme sonrasında Vichy hükümeti, ülkeyi düşman baskılarından koruyabileceğini düşünerek işbirlikçi bir politika izlemeye başladı. Ancak Nazi Almanyası bunun siyasî, ekonomik, askerî yönleriyle tam bir işbirlikçi politikaya dönüşmesin de ısrar etti. Sonuç olarak bu politika Fransa’yı ne ekonomik sömürüden, ne de siyasî baskılardan kurtarabildi. Yaygınlaşmayıp belirli bir azınlıkla sınırlı kalan ideolojik işbirlikçilik, ancak Jacques Doriot, Marcel Deat veya Drieu La Rochelle gibi kişilerin yönlendirdiği faşizm ve Nazizm hayranı küçük gruplara özgüydü. Sözü edilen bu grupların antidemokratik Yahudi düşmanlığı, anti komünist ve İngiliz düşmanı propagandaları, işbirlikçi bir basının yardımıyla yürütüldü.

Çeşitli milliyetçi ve faşist akımlar

Fransız Waffen SS'lerinin propaganda afişi
Fransız Waffen SS’lerinin propaganda afişi

Avrupa’da işbirlikçilik, çeşitli eğilimleri temsil eden, nazizmi ve faşizmi çekici bulan veya kişisel iktidar hırsına kapılmış küçük gruplarla sınırlıydı. Bunlar eylemlerini, kurdukları veya destekledikleri siyasî örgütler aracılığıyla gerçekleştiriyorlardı: Jacques Doriot’nun propagandacı basın tarafından desteklenen Fransız Halk Partisi (PDF) veya Norveçli Quisling’in Nasjonal Samling (Ulusal Birlik)’i bunlara örnek verilebilir. Direnişe karşı veya Nazi Almanyasının yanında savaşması amaçlanan askerî grupların (örneğin Gönüllü Fransızlar Lejyonu) kurulması ve Waffen SS birliklerinin oluşturulması daha ileri bir adımdı.

Orta ve Doğu Avrupa’da direniş

Acımasız Nazi işgaline karşı Mücadele hem kendiliğinden hem de topluca gelişti. Bu bölgede Gerilla savaşı psikolojik savaşın önüne geçti.

Çekoslovakya’da 1938’deki Münih Antlaşmaları ile başlayan direniş hareketitiyle, ülkede çok etkili bir istihbarat ağı kuruldu. 1940’ta örgütlenmeye başlayan direniş, Alman-Sovyet paktının Haziran 1941’de geçerliliğini yitirmesinden sonra komünistlerin de katılımıyla tek bir merkez komitesine bağlandı. Direnişin daha çok yaygınlık kazandığı Yugoslavya’da Tito önderliğindeki komünistler ile general Mihailoviç’in Çetnikler işgalcilere karşı mücadelede birbirlerinin önüne geçmeye çalıştılar. Ancak iki grup kısa sürede rakip haline geldi. Kasım 1942’den itibaren İngilizler Tito’yu desteklemeye ve Mihailoviç’e verdikleri desteği geri çekmeye başladılar. Müttefikler ve SSCB tarafından desteklenen Tito, 1944 sonbaharında ülkenin kurtuluşunu sağladı. Yunanistan’da direniş, iki karşıt grup tarafından ortaklaşa yürütülenmekteydi: Komünistlerin etkisindeki ELAS (Ulusal Halk Kurtuluş Ordusu) ve ılımlı EDES (Yunan Ulusal Demokratik Ordusu). Alman işgalcilere karşı geçici olarak birleşen bu iki ordu, Aralık 1944’te bir iç savaşta karşı karşıya geldi. Bu savaştan galip çıkacak durumdaki ELAS, İngiltere’nin müdahalesiyle yenildi.

Polonya’da Sikorski hükümeti Londra’ya göç ederken ülkede, Armia Krajowa (AK) adlı bir yeraltı ordusu kuruldu. Reich’ın SSCB’ye saldırmasından sonra Polonya Komünist Partisi, Halk Ordusu adıyla bir başka direniş hareketi örgütledi. Aynı tarihte, Sovyetlerin esir aldığı (1940) Polonyalılardan oluşan ve İtalya’da Müttefiklerin yanında savaşmaya çağrılan Anders komutasında bir ordu kuruldu. Ancak 1940’ta Sovyet birlikleri tarafından öldürülen 12 000 Polonyalı subayın cesedinin Katin’de Almanlar tarafından ortaya çıkarılması (Nisan 1943), Polonya-Sovyet ilişkilerinin kopmasına neden olacaktı. Kızıl Ordu Vistül Nehri’ne yaklaşırken, Armia Krajowa Londra’ya sığınan Polonya hükümetinin etkisi altında Varşova’da ayaklanma başlattı (1944 ağustos). Ancak Sovyetlerin destek vermekten kaçındığı ayaklanma, Eylülde Almanlar tarafından bastırıldı.

Direnişin birden fazla ve rakip gruplar tarafından yürütüldüğü ülkelerden farklı olarak SSCB’de politik ayrılık söz konusu değildi. Sovyet direniş hareketinin kendine özgü yanı, düzenli bir orduyla bağlantılı biçimde ve yerini koruyan bir hükümetin emirleriyle yürütülüyor olmasıydı. 1943’te partizanlar, Kızıl Ordu’nun saldırılarını kolaylaştırmak amacıyla cephe gerisinde durmaksızın düşmanı zayıflatan 200 000 kişinin desteğine sahipti. Gerilla savaşı sayesinde yalnız Beyaz Rusya’da 16 Alman piyade taburu etkisiz hale getirildi.

 

Makale ne kadar kullanışlı?

Değerlendirmek için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama 0 / 5. Oy sayısı: 0

Şimdiye kadar oy yok! Bu gönderiyi ilk değerlendiren siz olun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow by Email
YouTube
WhatsApp