Mezopotamya’da büyük fetihler, büyük imparatorluklar
Babilliler hiyerarşiye dayalı bir yönetim kurdukları halde, çok acımasız ve savaşçı bir ulus olan Asurlular, yendikleri halklara egemenliklerini zorla kabul ettirdiler.
M.Ö. Üçüncü binyıldan itibaren Sümer Kent Devletleri arasında amansız bir üstünlük mücadelesi başladı. Tarih boyunca, bütün kent devletlerini birleştiren sadece iki imparatorluk kuruldu: M.Ö. XXIV. yy’da, önce Umma ensi’si, sonra Uruk kralı olan ve Akkadlı Sargon’a yenik düşen Lugal-Zagesi’nin geçici imparatorluğu ve XXI. yy’da Ur kralı Ur-Nammu’nun, Mezopotamya’da yüzyıl boyunca ayakta kalabilen imparatorluğu. Birleştirici bir iktidarın önüne iki bin yıl boyunca hep aynı engeller çıkmıştı: sürekli bir ordu beslemenin ve uzaktaki toprakların yöneticileriyle kısa yoldan haberleşmenin imkânsız olduğu o çağlarda, fethedilen topraklarda merkezî iktidarın otoritesi, hele yenilginin şokuyla geçen ilk yıllardan sonra nasıl korunabilirdi?
Babil, siyasal açıdan çok parlak iki dönem yaşadı: Basra Körfezi’nden Fırat’ın yukarı çığırına kadar olan toprakları sınırlarına katan Hammurabi (1793-1750) dönemi ve egemenliğini İran’dan Akdeniz’e kadar yayan II. Nabukodonosor’un (M.Ö. 605-562) saltanatı. İki hükümdarın, bin yıl arayla kurdukları siyasal yapı hemen hemen aynıydı: valilerden ve onlara bağlı devlet dairelerinden krala kadar uzanan katı bir idarî, hukukî ve malî hiyerarşi; kral da devleti, bugünkü terimlerle, bir başbakanın ve bakanların yardımıyla yönetiyordu. Üstelik krallar, fethettikleri topraklardaki yeni tebaalarına oldukça hoşgörülü davranmayı ilke edinmişlerdi.
M.Ö. IX. ve VII. yy’lar arasında yeni bir imparatorluk (Yeni Asur) kuran Asurluların yönetim anlayışı çok daha radikaldi. Yorulmak bilmeyen bu savaşçı hükümdarların imparatorluğu II. Asurnazirpal’den (M.Ö. 884-858) Asurbanipal’e (M.Ö. 669-ykl. 627) kadar zorbalıkla varlığını sürdürdü.
Fethettikleri yerlerde halkı öldürüyor, öldürmediklerini sürgüne gönderiyor, şehirleri
yakıp yıkıyorlardı: M.Ö. 689’da Babil’i, M.Ö. 663’te Teb’i, M.Ö. 639’da Sus’u yerle bir etmişlerdi. İstihkâm sınıfı, savaş arabaları ve okçular gibi özel birlikleri, silahları ve katı disipliniyle Doğu’nun bu en güçlü ordusu, dışta düşmanlara, içte ayaklanmacılara göz açtırmıyordu. Bu savaşlardan çok büyük ganimetlerle döndüler. Ne var ki, varlığını sadece askerî zaferlere borçlu olan imparatorluk, ölçüsüz büyümesi, egemenliği altındaki halkların nefreti ve güçlü düşmanlarının saldırılarıyla tarihten silindi: bu düşmanlar Asurlulardan sonra üç yüzyıl boyunca Doğu’da egemenlik kuracak olan Medler ve Perslerdi.