Yıldırım savaşından atom savaşına
Yıldırım savaşından atom savaşına
İkinci Dünya Savaşı, silah donanımının hızla değişimine tanık oldu. 1941’de çatışmalar tüm dünyayı sarmıştı. Hareket alanlarının genişliği, savaşan ülke sayısının çokluğu, uygulanan yöntemlerin niteliği ve etkisi, daha önce benzeri görülmemiş bir savaş ortamı yaratmıştı.
Taktik bakımdan Birinci Dünya Savaşı’nda başlayan zırh kalınlığı ile mermi arasındaki düelloyu, hava, kara, deniz gibi çeşitli harekât alanlarına damgasını vuran ateş gücü, topların artan şekilde otomatikleşmesi ve motorun sağladığı yeni hareket kabiliyeti izledi.
Top-zırh savaşımının hızlandırdığı kalibre artışı yaygınlaştı; karada Alman tankı Kaplanda 88 mm’lik, Sovyet tankı Josef Stalinde 122 mm’lik toplar kullanıldı; denizde Amerikan zırhlılarında 406 mm’lik, Japon gemilerinde ise 457 mm’lik toplar yer aldı ve havada 1941’den itibaren tüm avcı uçaklarının kullandığı 20 mm’lik toplar yaygınlaştı. Pasifik savaşlarında uçak gemileri, ABD savaş gemisi (kumanda gemisi) olarak zırhlının yerini aldı; ağır bombardıman uçakları, örneğin Amerikan B17’leri, 6t bomba taşıyabiliyordu.
Gittikçe artan savaş malzemesi ihtiyacını karşılamak için savaşan ülkeler, kendi üretim araçlarından en yüksek verimi alma çabasına girdiler; işgücünü en verimli biçimde kullanma, hammadde sağlama politikası saptama, ekonomik altyapıyı koruma ve rakip üretim sistemlerini ortadan kaldırma yollarını aradılar. Müttefiklerde olduğu gibi Almanya’da araştırma ve geliştirme kurumları, yeni silah ve teknolojiler üretti: bunlar radar, denizaltıları arama ve bulma sistemi (Asdic), tepkili motorla itme (Alman V1 ve V2’leri) ve atom bombasıydı.
Yeni silahların gücü ve rakibin sanayi potansiyelini yıkma istemi, sivilleri ön plana çıkmasına neden oldu. Böylece cephe ile cephe gerisi arasında net bir ayrım kalmadı.
Savaş ekonomisi
Savaşan her ülkede ekonominin boyutları Harekat süresi anlayışına göre değişiyordu.
Savaş ekonomisi, sistemde geçici ve özel bir örgütlenme gerektirir. En önemli rolü devlet üstlenerek işlevleri merkezîleştirir. Savaşla doğrudan bağlantılı olan imalat, metalürji, enerji ve kimya sanayileri her yerde belirgin bir büyüme gösterirken, besin, tekstil ve inşaat sektörleri geriler. Aynı şekilde, sanayi sektörünün bileşimi de bazı kesimlerin yararına değişime uğrar: tank, top veya uçak sayısındaki artış, makine, metalürji, alüminyum sanayilerinde ve kömür üretiminde yükseliş görülür.
Farklı savaş ekonomileri.
İkinci Dünya Savaşı, askerî koşullara uyarlanmış bir savaş ekonomisinin önemini ortaya koydu. Almanya ekonomik sistemini, kısa süreceğine inandığı bir savaşa (yıldırım savaşı) göre yönlendirmişti. Borçlanma kapasitesi zayıftı ve ticarî filosu yetersizdi. SSCB’nin direnişi, savaşın uzun sürmesine yol açtı ve Almanya savaş giderinin yarısını işgal ettiği topraklardan sağlamak zorunda kaldı. 1942’den itibaren Ordu Donatım bakanı Albert Speer, Almanya’yı topyekûn bir savaş ekonomisine hazırlamaya başladı. 1942’den 1944’e kadar tank sayısı 9395’den 27 300’e, uçak sayısı ise 15409’dan yaklaşık 40000’e ulaştı.
Sovyetler Birliği’nde savaşın yönetimi, Stalin başkanlığındaki Devlet Savunma Komitesi’ne bırakılmıştı; bu komite, ekonomik ve üretimi yönetmekte. Ayrıca silahlı kuvvetlere genel karargâhla birlikte yön vermekteydi. SSCB, ekonomik gücünü korumak için fabrikaları ve insan gücünü Batı’dan Doğu’ya kaydırdı. 1941 yılında 1300 büyük fabrika sökülerek cepheden uzakta yeniden kurulurken 10 milyon işçi yer değiştirdi. Böylece 1942 – 1943 arasında uçak üretimi ayda 1 000’den 3 000’e çıktı. Fransa’nın yenilgisinden sonra İngiltere, topyekûn bir ekonomik sefer berliğe girişti ve 1941 yılında bir kararnameyle sanayi seferberliği başlattı.
Savaşın sonlarına doğru İngiltere’de iş gücünün yüzde 33’ü savaş için çalışıyordu. 7 aralık 1941’deki Japon saldırısından sonra Amerika Birleşik Devletleri, Yeni Dünya’yı aynı anda demokrasilerin hem bankası hem de cephaneliği yapan bir zafer programı (victory program) uygulamaya koydu. 1942 – 1943 arasında nakliye gemilerinin üretimi üç kat arttı. Bunlar, 11 mart 1941 tarihli ödünç verme ve kiralama yasasına göre, silah, fabrika donanımı ve hububatin Müttefiklere gönderilmesini sağladı.
Dünya çapında bir çatışma
Eylül 1939’dan Haziran 1941’e kadar savaş, temel olarak Avrupa sınırları içinde kaldı. İsveç, İsviçre, İspanya, Portekiz ve Türkiye, bu çatışmanın dışında kalan ülkelerdi. 1941 kışından itibaren savaş Japonların girişimi sonucu Büyük Okyanus’a yayıldı. Bundan sonra iki blok, yani bir yanda Almanya, İtalya ve Japonya, diğer yanda Batı demokrasileri ile Sovyetler Birliği karşı karşıya geldi. Artık savaş tüm dünyaya yayılmıştı. Haziran 1942’den itibaren, Japonlar Asya’da duraklamaya başladığında, Mihver Devletleri birlikleri de Afrika’da geriliyordu (1942 sonbaharı). 1943’te Almanya, Atlas Okyanusu’nda bozgunlar yaşarken, SSCB’de çıkmaza girdi. Sicilya (Temmuz 1943) ve Normandiya (Haziran 1944) çıkarmaları, III. Reich’ın sonu oldu.
III. Reich’in asgari üstünlüğü
Alman ordusunun geleneksel anlayışına karşı Hitler temelini tank uçak çiftinin oluşturduğu Cesur ve gözüpek taktikleri Genelkurmay ile kabul ettirdi.
AIman panzerlerinin sayısına hemen hemen eşit olan Fransız ve İngiliz tankları (3 000 adet), kitlesel bir saldırıyı başarıya götürebilecek nitelikte görülmüyordu. İşte bu yüzden Fransa zırhlı birliklere sahip değildi. Tanksavar toplarında Fransa’nın, Alman tanklarının büyük bir çoğunluğunu delmekten aciz 25 milimetrelik 4 300 parçasına karşı, Almanlar, 11 200 parçayı cepheye sürdüler. Fransız uçaksavar savunma sistemi Reich’ın birliklerinin 88 milimetrelik toplarıyla karşılaştırılacak durumda değildi. Almanlar havada da tam bir üstünlük sağlamıştı. Eylül 1939 tarihinde Luftwaffe’ın, 1 800’u bombardıman, 1 000’i avcı olmak üzere toplam 4 000’den fazla uçağı vardı. Buna karşılık stratejik bombardıman uçaklarının yokluğu, Almanların savaşta havacılığın rolü konusundaki anlayışını gösteriyordu: Luftwaffe, yalnızca sınırlı bir muharebe alanında yıldırım harekâtlarına göre kara kuvvetlerini destekleme amacıyla oluşturulmuştur.
Denizaltı savaşı.
Hitler’in donanma (Kriegsmarine) yerine hava kuvvetlerine ağırlık vermesi nedeniyle, 1939 yılında İngiltere’nin 300 gemisine karşılık Almanya’nın 100 gemisi bulunuyordu. Ancak Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen mühimmatın stratejik önemini çok geçmeden anlayan Alman genelkurmayı, denizaltı savaşına büyük bir hızla ağırlık verdi (Atlas Okyanusu’ndaki çarpışmalar). 1943 yılının başına kadar denizaltılar, müttefik konvoylarına ağır kayıplar verdirerek, Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere arasındaki bağlantıyı büyük ölçüde aksattılar. Bu denizaltı savaşları sırasında sadece Müttefiklerin, 2 700 ticaret gemisi, iki zırhlısı, altı uçak gemisi ve yüzlerce destroyeri ile refakat gemisi battı.
Yıkıcı ve bedeli ağır bir çatışma
İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş malzemesi üretimi, Müttefiklerin temel faaliyetlerinden biri oldu. 1939’da iş gücünün yüzde 2’si silah sanayinde istihdam edilirken daha sonra, ABD ekonomisini korkunç bir savaş gücüne uyarladı. 1940’tan 1945’e kadar 96 000 tank, 61 000 top, 2 300 000 kamyon ve 296 000 uçak teslim ederek Müttefiklere düşmanın elindeki silahların yarısından fazlasını sağladı. Bu teçhizat olmadan 6 Haziran 1944’teki Normandiya (2) çıkarması benzeri harekat gerçekleştirmek imkânsizdı. Almanyanın ekonomik gücünün yok edilmesi, Müttefiklerin temel hedeflerinden biriydi. Alman şehirlerinin bombalanmasında ki amaç ise halkın moralini çökertmekti. Şubat 1945’te Dresden’in bombalanması, yaklaşık 135 000 insanın ölümüne yol açtı.
Stratejik bombardımanlar
Bombardıman uçakları Almanya’nın ekonomik gücünü yıkmak amacıyla Sanayi kuruluşlarına ve haberleşme araçlarına saldırıyordu.
Havadan gelecek saldırı tehdidi, 30 yıl içinde gerçek olmuştu. Havacılıktaki atılım düşmanın daha önce görülmemiş boyutlarda sivil ve askerî kayıplar vermesine yol açıyordu. Bombanın yarattığı şok dalgasından kaynaklanan rüzgâr kentlerin yıkılmasında birinci etkendi: Haziran 1944’te Alman V1’lerinin taşıdığı ve Londra’ya attığı 800 kg patlayıcı, en fazla 400 metreye kadar tuğla evlerin yüzde 75’inin yıkılabileceğini gösterdi. Birinci Dünya Savaşı’nda cephede yararlanılan patlayıcı maddeler, artık sadece haberleşme araçlarını ve havaalanlarını yok etmek için kullanılıyordu. 1939’da Polonya’da, 1941’de SSCB de uçuş pistlerinin bombalanması, ilk yıldırım savaşları için temel bir etken oldu. Daha sonra İngilizlerce düzenli bir şekilde kullanılan ilk sıvı yangın bombalarının patlayıcı bombalara üstünlüğü Lübeck’de (28-29 mart 1942) anlaşıldı.
Kitlesel bir bombardımanda birçok yangın merkezî hava kitlelerini ısıtarak, yangınların şiddetini dev boyutlara ulaştırmaktaydı. Hamburg bombardımanından (temmuz 1943) sonra şehrin bazı yerlerinde, sıcaklık 1 000 dereceye kadar çıktı. Her durumda can kaybı çok büyük boyutlardaydı: sadece Dresden şehrinde 135 000 (13 ve 14 şubat 1945), Tokyo’da ise 83 000 (9 ve 10 mart 1945’te) kişi öldü.
Ekonomik ve askeri hedefler.
III. Reich’ın hava kuvvetlerinin (Luftwaffe) Eylül 1940’tan itibaren İngiltere’ye düzenlediği saldırılar, stratejik bombardımanların temel özelliklerini yansıtıyordu; amaç ekonomik ve askeri gücü yok etmek, halkın moralini bozmak. Londra ve Liverpool limanlarıyla Coventry ve Manchester gibi sanayi kentlerinin bombalanması bunu gösteriyordu. Ancak Almanlar, bu tür harekât için yeterli hava gücüne sahip değildi. Buna karşılık Amerikalıların Japonya’ya karşı kullandığı büyük hava gücü, Tokyo’nun teslim olmasını sağladı. 1945’ten itibaren Tokyo, Yokohama, Kobe, Osaka ve Nagoya’daki sanayi tesislerinin yüzde 80’i yıkılmış. Japonya’nın ekonomik gücü altı ayda yok edildiyse de, Müttefiklerin Almanya’ya düzenlediği bombardımanlar daha farklı sonuçlar verdi. Müttefiklerin Alman uçak fabrikaları ve enerji kaynaklarına düzenlediği saldırılar, ulaşım yollarını bombalamalarına rağmen, Almanya’nın üretim gücü savaşın son günlerine kadar büyük ölçüde ayakta kaldı.
Atom şoku
Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının imha gücü Japonya’nın teslim olmasına yol açtı.
Atom bombası, Japon direnişini gören ABD’ye göre çatışmayı kısaltabilirdi. 26 Temmuzda Potsdam Konferansı sırasında Başkan Truman, Churchill ve Stalin’e Japonya’ya karşı atom bombasını kullanma kararından bahsetti. Washington, başbakan Suzuki başkanlığındaki Japon hükümetinin bu ümitsiz savaşa son vermek istediğini biliyordu. Ancak Japonya’daki savaş yanlısı kanat bu ihmale karşı çıkmaktaydı ve sonuna kadar savaşmaya kararlıydı. Ayrıca atom bombası Suzuki hükümetinin durumunu güçlendirip savaş yanlılarını zayıflatabilirdi.
Hiroşima’nın hedef olarak seçilmesinde iki etken vardı. Orta derecede önemli olan bu şehir, savaşın başından beri Güneydoğu Asya’ya giden kuvvetlerin transit geçiş merkezi olmuştu. Ayrıca o zamana kadar bilinçli bir şekilde dokunulmayan Hiroşima, Amerikalı komutanlara, atom bombasının etkilerini bu sağlam kalmış şehirde değerlendirme olanağı verecekti. 6 ağustos 1945’te saat 8’i çeyrek geçe, Hiroşima’daki ırmağın en geniş kolunun iki yakasını birbirine bağlayan köprünün üstünde Enola Gay bombardıman uçağının kapakları açıldı: 51 saniye sonra, Little Boy, yani tarihteki ilk atom bombası, 600 m yükseklikte ve hedefine 200 m den az bir uzaklıkta patladı. Şok dalgasının yarattığı rüzgâr, fabrikaları, büroları ve evleri yıktı; binlerce insan öldü. X ve y ışınları, akyuvarları yok ederek ağır anemi krizlerine yol açarken, ısı rüzgarı, korkunç yanıklara neden oldu.
Tek bir bomba, 78 150 kişinin ölümünden, 13 982 kişinin kaybolmasından, 9 428 kişinin ağır ve 29 957 kişinin hafif yaralanmasından sorumluydu. 9 ağustosta Nagazaki’ye atılan ikinci bomba (36 000 ölü ve 40 000 yaralı), imparator Hirohito’yu teslim olmaya mecbur etti (14 ağustos).
Makale ne kadar kullanışlı?
Değerlendirmek için bir yıldıza tıklayın!
Ortalama 0 / 5. Oy sayısı: 0
Şimdiye kadar oy yok! Bu gönderiyi ilk değerlendiren siz olun.