Yazının Tarihi

Düğüm ve Çentiklerden yazı

Düğüm ve Çentiklerden Yazıya

Yazının Önemi

Yazı, insan evriminin uygarlık olarak bilinen aşamasının başlıca ayırt edici unsurlarından biridir. Batı dillerinde uygarlık sözcüğü Latince civis yani “kentli” köküne dayanır. Uygarlığın gelişmesiyle insanlar etkinliklerini çok daha geniş alanlara yayıp bilgiyi bir kuşaktan diğerine aktarabilmeye başladılar. Küçük topluluklar büyük olasılıkla kişisel temaslarla yeterli iletişimi kurabilirler. Ancak nüfus hem teknolojik hem de sosyal açıdan farklılaşarak toplum çok katmanlı bir yapıya ulaştığında, kişisel temaslar artık yeterli olmaz. Karmaşık toplumsal yapılar resmî, kalıcı ve büyük ölçüde yazılı iletişimi gerektirir. Yazının geliştirilmesi insanların konuşma olmadan iletişim kurabilmelerine olanak tanıdı. Liderler artık buyruklarını uzun mesafelere kadar duyurabiliyor, habercinin belleğine güvenmek zorunda kalmıyorlardı. Nesneleri, olayları ve düşünceleri kaydedip yıllar sonra kesin bir biçimde anımsayabileceklerdi. Zamanın içinde uygarlıkların birikmiş bilgeliği, gelecekteki nesillere de ulaşacaktı. “Tarih” başlamıştı. Yazının icadı, toplumların daha çeşitli ve farklılaşmış, daha gelişmiş bir yapıya doğru gelişmesine yol açtı. Bu da hukuk, ticaret, yönetim, gıda imalatı, üretim, eğitim ve edebiyat gibi, toplumun çeşitli yapıları için anlam taşıyordu.

Yazıdan önce kayıtlar nasıl tutuluyordu?

Avustralya Aborijinlerinin yaptığı çentik atılmış ya da çeşitli desenler çizilmiş sayma çubukları daha sonraları da kullanılmıştır.
Üzerine sayı çiziği atılmış kemik şeklindeki en eski kayıtlar yaklaşık 50.000 yıl öncesinden kalmıştır. Bu kemiklerin çoğunda işaretler dizisinin belirli bir zaman süresi içinde tamamlanmış olması, bazı uzmanları kemiklerin av hayvanları, sürüler, savaşçılar ya da ayın dönemleri gibi varlık ve oluşumların sayısını tutmakta kullanıldığı sonucuna götürdü. Bu kullanım tıpkı, tarih boyunca belleğe yardımcı olarak kullanılan sopaya çentik atma yöntemine benziyordu. Hesap tutmanın daha gelişmiş bir yolu iplere düğüm atma şeklindeydi. Bu yöntem de Güney Amerika’da İnkalar tarafından geliştirilmişti.
Düğüm düğüm bağlanmış. İnkaların yazı sistemi yoktu, ancak bilgiyi ipler ve düğümlerle kaydetmek için karmaşık bir yöntem geliştirmişlerdi. Kipu olarak bilinen her düzen bir ana ip ve ona bağlı, sayıları 100’e varan renkli iplerden oluşuyordu. İpin, düğümün ve düğümlerin arasındaki mesafenin ayrı ayrı anlamları vardı, ne var ki bu şifre bugün hâlâ çözülememiştir.
İnkaların renkli iplerden ve düğümlerden oluşan sistemi basit olmakla birlikte, 775.000 kilometrekareye yayılan bir imparatorluğun yönetimine yardımcı olabilecek kadar gelişmişti. Resimlerin kullanılması daha belirgin bilgiler sağladı. Bazı Kızılderililer konuklarına nereye gittiklerini ve ne yaptıklarını haber vermek için çadırlarının önünde üstüne kano, geyik ve çadır şekilleri çizdikleri ağaç kabukları bırakırlardı. Bu ilkel resimlerde kolayca tanınan nesneler bulunurdu, ancak daha gelişmiş resim yazılarda imgeler soyut bir biçimde kullanılabiliyor ya da bir arada daha karmaşık düşünceleri oluşturabiliyordu. Erken Sümer yazılarında bir ağız resmi aynı zamanda “konuşmak” anlamına da geliyor; bir dağ ve kadın, belki de köleler dağlarda ele geçirildikleri için, “köle kız” demek oluyordu. Bu türden sistemler aktarabildikleri anlam çeşitliliği bakımından sınırlıydı. Olanakları ve gereksinimleri gitgide büyüyen, daha ayrıntılı ve karmaşık yönergelere ihtiyaç duyan toplumlar için çok kısıtlı kalıyordu.
Tarihöncesi’nde insanlar tarafından kullanılan bazı kayıt yöntemleri günümüze kadar gelmiştir. Nesneleri, fikirleri ya da sayısal bilgiyi temsil eden resimyazı sembolleri XIX. yüzyılda Kuzey Amerika Kızılderilileri tarafından hâlâ kullanılmaktaydı.

Makale ne kadar kullanışlı?

Değerlendirmek için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama 0 / 5. Oy sayısı: 0

Şimdiye kadar oy yok! Bu gönderiyi ilk değerlendiren siz olun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Follow by Email
YouTube
WhatsApp